Ayşegül Denizci'ye: Parça Bütün
Parça bütünden ayrı hareket edebilir mi? Aslında benim anlatmaya çalıştığım pek parçayla bütün arasındaki ilişki değil. Parça bence elbette bütünden ayrı hareket edebilir, özellikle konumuz toplumsal ilişkilerse. Burada bütünden ne anladığımıza bakmak gerekiyor. Ben daha çok bir karşılıklı iletişim ağı görüyorum ama bunu bir bütün olarak tanımlamıyorum. Tanımlanabilir ve zaten meselenin özünün de bu olduğunu düşünüyorum: Bütünler biz bütünler tanımladığımız için varlar. Benim gözümde insan bir parçadır, toplumsal bir parça ve doğumundan ölümüne kadar da bir parça olarak yaşar. Çevresindeki tüm toplam iletişim ağını algılayamaz. Kendi toplumsal bütününü oluşturur, oluşturmaya çalışır ama tüm ağı, her insanın kendi toplumsal bütününü kapsayan o büyük ağı bütünlüğü içinde algılayamaz. O yüzden hareket ederken değil büyük ağın, bu kendi yarattığı toplumsal bütünün bile nasıl hareket ettiğini bilemez. Bilmeye çalışır ve toplumsal iletişim burada devreye girer ama toplumsal iletişim hiçbir zaman mükemmel değildir, hiçbir zaman bütünün tüm bilgisini sunmaz. Dolayısıyla zaten parça her zaman bütünden ayrı hareket etmektedir. Ya da şöyle diyebiliriz: Hiçbir zaman bütünle birlikte hareket ettiğini bilemez. Bilemezse, o zaman böyle bir ilişkiyi keşfetmeye çalışmak da anlamsızdır. Bu ağ tek bir yönde ilerlese, belki böyle bir ilişkiden bahsedilebilir ama kanımca bir yığın hareket söz konusu ki, bu yüzden ağın kendisinin bir yere ilerlediğinden bahsetmek mümkün değil. Ağın boyutları büyüyebilir ama bu lineer değil, dairesel bir hareket bence.
Benim üzerinde yazdığım konuysa, aydınların bütünle uğraşmaktan nasıl vazgeçecekleri veya vazgeçebilecekleridir. Aydın olmayı belirleyen şey bütünle uğraşma arzusu değil mi? Aydının kendisi de her insan gibi eksiktir, bir parçadır ama onu farklı kılan, onun bunu aşmaya çalışmasıdır. Tersini yapacak bir aydın, yani parça olmakla yetinecek bir aydın neden aydın olarak adlandırılsın? Aydınlanmış olma ve aydınlatıyor olmak parça olmanın ötesine geçmiş olmaya işaret etmiyor mu? Yani böyle bir çabanın içine girmiş bir insan tipi tanımlamıyor mu? Postmodern düşüncenin büyük anlatılardan kurtularak yerele inme çabası, parçaya, eksik olana inmekle aynı şey değil. Burada daha küçük anlatılardan, sesini çıkartamayan bütünlere ait anlatılardan bahsediliyor. Yoksa eksik olanın ifade edilmesi değil hedef. Postmodern düşüncenin bu küçük anlatıları (ve eğer kastedilen birbirini anlayamayan küçük anlatılarsa) nasıl bütünle uğraşmadan bir bütün halinde kararlı bir yapıya dönüştüreceği meselesi hâlâ çözülmüş değil.
Bir parça olarak tüm parçaları kapsayan bir iletişim ağının içine doğuyoruz. Bu iletişim ağının içinden bir yığın bütün çıkartabiliriz veya bu ağın içinde bir yığın bütün tanımlayabiliriz. Bunu her insan bir şekilde yapıyor. Aydınlar bunu bir amaca dönüştürüyor: İletişim ağının tamamını nasıl tanımlayabiliriz? En iyi bütün nasıl tasarlanabilir? Bu kadar büyük düşünmenin sonuçsuz kalacağını düşünen bazı aydınlar çabalarını daha küçük bütünler üzerinde yoğunlaştırmaya çalışıyor. Olması gereken de bu. Tanımlanmaya çalışılan bütünün boyutları ne kadar küçük tutulursa, o bütün hakkında da o kadar çok şey bilinebilir. Yetersizliğini ifade eden aydınlar da çıkabilir. Asl olanın parçayı, eksik olma durumunu öne çıkartmak olduğunu ileri düşünebilir bazı aydınlar. Bu tür aydınların pek fazla şansı yok. Makbul olanlar, bütünle uğraşanlar. Tabii burada bir başka bütün projesi daha var diyebilirim. Birbirimizi anlamadığımızı kabul ederek birbirimizle ilişkiye geçmek. Bu yöntemin henüz denenmiş olduğunu sanmıyorum. Hele empati çılgınlığının her yere yayılmaya başladığı bugünlerde. Herkes empatik artık. Empatiye karşı değilim ama empati karşı tarafı anlamak anlamında kullanılıyorsa veya her empatinin doğal sonucunun sorunun çözülmesi olduğu düşünülüyorsa, yine aynı kapıya çıkmış oluyoruz. Karşı tarafı anlama çabası, diyalog kurma çabası desteklenebilir ama buradan karşı tarafı anlamanın mümkün olduğu sonucuna ulaşma bana pek inandırıcı gelmiyor.
Benim üzerinde yazdığım konuysa, aydınların bütünle uğraşmaktan nasıl vazgeçecekleri veya vazgeçebilecekleridir. Aydın olmayı belirleyen şey bütünle uğraşma arzusu değil mi? Aydının kendisi de her insan gibi eksiktir, bir parçadır ama onu farklı kılan, onun bunu aşmaya çalışmasıdır. Tersini yapacak bir aydın, yani parça olmakla yetinecek bir aydın neden aydın olarak adlandırılsın? Aydınlanmış olma ve aydınlatıyor olmak parça olmanın ötesine geçmiş olmaya işaret etmiyor mu? Yani böyle bir çabanın içine girmiş bir insan tipi tanımlamıyor mu? Postmodern düşüncenin büyük anlatılardan kurtularak yerele inme çabası, parçaya, eksik olana inmekle aynı şey değil. Burada daha küçük anlatılardan, sesini çıkartamayan bütünlere ait anlatılardan bahsediliyor. Yoksa eksik olanın ifade edilmesi değil hedef. Postmodern düşüncenin bu küçük anlatıları (ve eğer kastedilen birbirini anlayamayan küçük anlatılarsa) nasıl bütünle uğraşmadan bir bütün halinde kararlı bir yapıya dönüştüreceği meselesi hâlâ çözülmüş değil.
Bir parça olarak tüm parçaları kapsayan bir iletişim ağının içine doğuyoruz. Bu iletişim ağının içinden bir yığın bütün çıkartabiliriz veya bu ağın içinde bir yığın bütün tanımlayabiliriz. Bunu her insan bir şekilde yapıyor. Aydınlar bunu bir amaca dönüştürüyor: İletişim ağının tamamını nasıl tanımlayabiliriz? En iyi bütün nasıl tasarlanabilir? Bu kadar büyük düşünmenin sonuçsuz kalacağını düşünen bazı aydınlar çabalarını daha küçük bütünler üzerinde yoğunlaştırmaya çalışıyor. Olması gereken de bu. Tanımlanmaya çalışılan bütünün boyutları ne kadar küçük tutulursa, o bütün hakkında da o kadar çok şey bilinebilir. Yetersizliğini ifade eden aydınlar da çıkabilir. Asl olanın parçayı, eksik olma durumunu öne çıkartmak olduğunu ileri düşünebilir bazı aydınlar. Bu tür aydınların pek fazla şansı yok. Makbul olanlar, bütünle uğraşanlar. Tabii burada bir başka bütün projesi daha var diyebilirim. Birbirimizi anlamadığımızı kabul ederek birbirimizle ilişkiye geçmek. Bu yöntemin henüz denenmiş olduğunu sanmıyorum. Hele empati çılgınlığının her yere yayılmaya başladığı bugünlerde. Herkes empatik artık. Empatiye karşı değilim ama empati karşı tarafı anlamak anlamında kullanılıyorsa veya her empatinin doğal sonucunun sorunun çözülmesi olduğu düşünülüyorsa, yine aynı kapıya çıkmış oluyoruz. Karşı tarafı anlama çabası, diyalog kurma çabası desteklenebilir ama buradan karşı tarafı anlamanın mümkün olduğu sonucuna ulaşma bana pek inandırıcı gelmiyor.
0 yorum:
Yorum Gönder