18 Nisan Dört Anne Üç Ressam (2)
Michelangelo
Modern ideallerimiz açısından baktığımızda, gözden geçirmekte olduğumuz üç ressam arasında çocukluk deneyimi en tipik olanının Raffaello olduğunu düşünebiliriz. Oysa, Rönesans koşulları açısından en tipik olanı, Michelangelo. 24 Mart 1475’teki doğumundan bir ay sonra Michelangelo bir sütanneye verilir. Biyolojik annesi kendisine kalan süre içinde üç oğul daha doğurduktan sonra Michelangelo 6 yaşındayken ölür.
“Raffaello’nun anababası iyi bir şeyler yapmış olmalılar (...)
Vasari kesinlikle öyle düşünüyordu. Çok iyi bilindiği gibi bir sütanneye gönderilen Michelangelo’nun aksine, Raffaello’ya kedi annesi bakmıştı; ve sanatıyla ilgilenmeye teşvik edileceğine babası tarafından dövülen Michelangelo’nun aksine, Raffaello kendisi de ressam olan babasından sevecen bir resim eğitim almıştı” (s 72) [1].
Bir tek bu veriden hareketle kesin bir sonuca varmak güç ama Raffaello’nun anası ile babası arasındaki sevgi de derin olmuş olmalı. Karısının ölümünden sonra Raffaello’nun babası Giovanni Santi ancak üç yıl yaşayabildi.
Daha önce yaptığı ve klasik diye “yutturduğu” örnekleri saymazsak, Merdivenlerin Madonnası Michelangelo’nun kendi adına yaptığı, bize kalan ilk özgün eseri.
Michelangelo’nun bunu izleyen “anne”leri, Vatikan’daki ünlü Pieta yontusunu ve Floransa’daki David’i bitirip, Leonardo ile Floransa’daki Şehir Meclisi Sarayı Toplantı Salonunu’nun karşılıklı duvarları için sipariş edilen freskler üzerinden yarışmaya girdikleri döneme denk düşüyor (1503-5).
Bu dönemde “Meryem ve Çocuk İsa” konusunu ele alan dört iş yapmış. Bir yontu (Bruges Madonnası), iki kabartma (Taddei ve Pitti Tondoları) ve bir resim (Doni Tondo).
“Bu ilk Meryem imgelerinde Michelangelo, kabaca “eril” ve “dişil” diye nitelenebilecek iki ayrı ‘Anne’ (ya da Bakire) tasavvuru sundu. Her ikisi de yabancı müşteriler tarafından sipariş edilmiş olan Pieta’da da, Bruges Madonnası’nda da, Meryem Bellini’ninkiler ve Sandro Boticelli de dahil olmak üzere diğer Floransalı çağdaş ustalarınkiler gibi, İtalyan Rönesansı’nın tipik dişil Meryemler’ini andırıyor. (...) Ama Bruges Madonnası’nda bile, kalın fırçamsı kaşları, etli göz kapakları, derin göz çukurları, geniş ağzı ve yüzü Meryem’in dişilliğini dönüştürmüş. Bu dönüştürme Bruges Madonnası’nın dişiliğine daha bireysel bir nitelik katmakla birlikte ona tamamen gölge düşürmüyor (ya da hiç değilse çok kararlı, inatçı bir tarzda dönüştürmüyor). Oysa daha Merdivenlerin Madonnası’nda bile Michelangelo Meryem’le ilgili olarak “güzel” olmaktan çok “yakışıklı” bir tasavvura ulaşmıştı.” (s. 159-61).
“Pitti Madonna Michelangelo’nun açıkça erileştirilmiş kadınlarının ilki… Yüzü David’inkine o kadar benziyor ki, Michelangelo’nun iki işte aynı modeli kullandığı varsayılabilir. David’in alnı kırışıkken Meryem’inki düz ama ağız ve burunları aynı gibi duruyorlar.
Erilleştirilmişiğiyle Michelangelo’nun yapıtındaki öncüllerine, Merdivenlerin Madonnası ve Vatikan Pieta’sına benzemiyor olsa da, ruh hali onlarınkini andırıyor. Çocuğu kucaklarken bile ona omzunu çeviriyor. (…)
Bruges Madonnası ise, belki Belçikalı patronların dileklerinden ötürü, Michelangelo’nun Anne-Çocuk yorumları arasında en geleneksel olanı… Pitti Madonnası’nda ve diğer kadın resmedişlerinde erkek bir model kullanmış olduğunu gizlemek için bir çaba harcamazken, burada taslaklarda kullandığı çıplak erkeği yontunun ağır kumaşlarla gizlenmiş kadın figürüne dönüştürmüş (…) Çocuk ise doğal olamayacak kadar büyük (taslaklarda kullandığı çocuk ya da bez bebekten de büyük. (…) Gerek büyüklüğü, gerek düşünceli ruh hali ile Leonardo’nun resimlerindeki Çocuk İsalar’ı andırıyor. (…)
Bruges Madonnası ise Michelangelo’nun Bakire Annleler’i arasında en ilgili olanıymış gibi duruyor; bu niteliğiyle de Leonardo’nun Meryemleri’ni andırıyor. Ama anaçlığı Oğul’un olgunluğu tarafından dengelenmiş gibi. Sanki Oğul ne kadar olgun ve bağımsız olursa, Anne de ilgisini ifade etmeye o kadar gönüllü olacakmış gibi.”
Erilleştirilmişiğiyle Michelangelo’nun yapıtındaki öncüllerine, Merdivenlerin Madonnası ve Vatikan Pieta’sına benzemiyor olsa da, ruh hali onlarınkini andırıyor. Çocuğu kucaklarken bile ona omzunu çeviriyor. (…)
Bruges Madonnası ise, belki Belçikalı patronların dileklerinden ötürü, Michelangelo’nun Anne-Çocuk yorumları arasında en geleneksel olanı… Pitti Madonnası’nda ve diğer kadın resmedişlerinde erkek bir model kullanmış olduğunu gizlemek için bir çaba harcamazken, burada taslaklarda kullandığı çıplak erkeği yontunun ağır kumaşlarla gizlenmiş kadın figürüne dönüştürmüş (…) Çocuk ise doğal olamayacak kadar büyük (taslaklarda kullandığı çocuk ya da bez bebekten de büyük. (…) Gerek büyüklüğü, gerek düşünceli ruh hali ile Leonardo’nun resimlerindeki Çocuk İsalar’ı andırıyor. (…)
Bruges Madonnası ise Michelangelo’nun Bakire Annleler’i arasında en ilgili olanıymış gibi duruyor; bu niteliğiyle de Leonardo’nun Meryemleri’ni andırıyor. Ama anaçlığı Oğul’un olgunluğu tarafından dengelenmiş gibi. Sanki Oğul ne kadar olgun ve bağımsız olursa, Anne de ilgisini ifade etmeye o kadar gönüllü olacakmış gibi.”
[1] Bu metindeki bütün alıntılar, Rona Goffen’ın Renaissance Rivals (Yale Univ. Press, 2000) kitabından.
0 yorum:
Yorum Gönder