26 Aralık 2006 Salı

Ritm

Werner Jaeger, eski Yunan’da insan hayatının neredeyse tamamına egemen olduğu düşünülen bir “ritm duygusu”ndan sözediyor (Paideia, c. 1, s. 125).

Archilochus, MÖ 680-645 yılları arasında yaşamış, Paros adasında doğup, Thasos’ta bir koloni kurma çalışmalarına katılmış bir şair. Jaeger onun düşüncesini tartışıyor.

“Archilochus’un dinî düşüncesinin kökleri Tyché’yi nasıl anladığında yatar ve Tanrı bilgisi Tyché’nin bilgisidir. (…) İnsanların sahip olduğu her şeyi onlara Tyché, Talih [“Fortuna”], Moira [“pay”?] ve Yazgı vermiştir. İnsanlar düşünce ve davranışlarını ne kadar özgür ve bilinçli bir şekilde yönlendirmeye başlarlarsa, o kadar da kaçınılmaz bir şekilde yazgı sorunu ile yüzyüze gelirler.

İnsan özgürlüğü sorununu anlamaya başlayan Yunanlılar, Tyché’nin gizemine de daha derinden nüfuz etmeye başladılar. Özgürlüğe ulaşmaya çalışan insanın Tyché’nin bağışlarından da vazgeçmesi gerekir. Dolayısıyla, insanın ancak kendi seçtiği bir hayatta özgür olabileceği fikrini ilk dile getiren de Archilochus oldu. Gyges’in servetine tamah etmeyeceğini, ne de tanrılarla insanlar arasındaki sınırı aşma hırsına kapılacağı, ne de bir tanrın gücünü hedefleyeceğini dile getirdiği şiiri ünlüdür. Başka bir şiirinde kendi yüreğine seslenerek bu mağrur feragatin kaynağında yatan deneyimi gösterir. (…)

Bu mağrur bağımsızlığın temelinde yatan ideal, ölçülülüğün gündelik varoluş için en güvenilir kılavuz olduğuna dair olan pratik öğüt değil, insan hayatının tamamına egemen olan bir “ritm” olduğu fikridir. (…) Bu ritm duygusu, herhalde ilk kez İyonya doğa felsefesi ve tarih düşüncesinde ortaya çıkan, bir kavrayışın, varoluşun doğal seyrine egemenolan bir nesnel ortalamalar (“vasatlar”) yasası olduğu fikrinin, ilk izlerinden biri olmalı. (…)

Archilochus’un sözleri bizi onun ritmi bir akış gibi düşündüğü konusunda yanıltmamalı­­—hernekadar, modern anlayışımıza göre ritm akan bir şeyse ve kimilerie göre kelimenin kendisini “akmak”tan, ρέo’dan türetiyor olsa da… Kelimenin tarihi bizi böyle bir yoruma karşı uyarıyor. Müziğe ve dansa uygulanması (ve oradan bizim kelimemizi türetmesi) ikincildi ve birincil anlamını bir ölçüde gizliyordu. Önce Yunanlıların müziğin ve dansın, Archilochus’un dizelerinde açıkça görülen özünden ne anladıklarını sorgulamamız gerekiyor. Eğer ritim insanlığı “tutuyorsa” bir akış olamaz. Daha ziyade, Aeschylus’un trajedisindeki, kımıldayamayacak bir şekilde demir prangalarla zincirlenmiş Prometheus’u düşünmeliyiz; “bu ‘ritme’ bağlandım’ diyor; Hellespont için de “su yolunu başka bir biçime (‘ritme’) dönüştürdüm’ diyor: yani akıntıyı güçlü bağlarla bağlayarak bir köprüye dönüştürmüş. Demek ki ritim, harekete bağlar dayatan ve şeylerin akışını kısıtlayan şeydir (…) Demokritus da, atomların ritminden sözederken, onların hareketini değil örüntülerini, ya da Aristoteles’in mükemmel bir şekilde çevirdiği gibi, şemalarını kasdederek, kelimeyi gerçek eski anlamında kullanıyor. Kadim yorumcuların Aiskhylos’un sözlerine getirdikleri doğru yorum da budur. Yunanlılar bir binanın ya da heykelin ritminden söz ettiklerinde, besbelli ki, müzik dilinden taşıdıkları bir metaforu kullanmış olmuyorlardı; ve Yunanlıların müzikte ve dansta ritmi keşfetmelerinin ardında yatan akış değil bir duraksama, hareketin kararlı bir şekilde sınırlandırılmasıdır.” (s. 125-6).

İskender Savaşır

0 yorum: