5 Ocak: Gaudi
Barcelona’ya gelene kadar Gaudi üzerine çok fazla düşünmemiştim.Çok fazla sevmediğimi biliyordum; herhangi bir bakımdan örnek alacak ya da karşısında tavır alacak kadar beni heyecanlandırmamıştı. Dolayısıyla neden sevmediğim hakkında bir şey söyleyecek kadar da üzerine kafa yormamıştım. Etrafımda hakkında konuşulduğunda susmakla yetiniyordum.
Barcelona’da bu seçenek, yani Gaudi üzerine düşünmemek, neredeyse olanaksız. Şehir tamamen onun gölgesinde (ya da, ışığıyla aydınlanmış– nasıl isterseniz öyle deyin); her yerden size o sesleniyor.
Dolayısıyla işe Gaudi’nin ötedenberi bende uyandırdığı, neredeyse fizyolojik düzeydeki tepkileri daha yakından tanımaya, tahlildense tesbit etmeye, adlandırmaya çalışmakla başladım. Denizanalarına, kurbağalara, bazı sürüngenlere bakarken hissettiğiminkine benzer, çok düşük düzeyde de olsa, tiksintiyi andırır bir rahatsızlık, iç bulantısı... Rahatsızlığı değilse de bu tepkileri, çağrışımları Gaudi’yi sevenlerin de paylaşacağını biliyorum; okudukça, gördükçe Gaudi’nin kendisinin de bunları kasdetmiş olduğunu öğreniyordum. Ama benim için Gaudi’nin biçimleri (estetik çabası) yaratıklar karşısında duyduğum kendiliğinden rahatsızlığı arındırmıyor, bulantının daha düşük bir şiddette de olsa tekrarlanmasına yol açıyordu.
Gaudi’nin gördüğüm ilk binası, La Pedrera, bu izlenimleri değiştirmedi.
Bu tesbitler üzerine düşünmek, onları kavramsal düzeyde, akılyürütmelerle gerekçelendirmek elbette mümkün. Mesela Gaudi’nin ve onun uç noktasını temsil ettiği Art Deco’nun) Batı metafiziğine, estetiğine içkin olagelmiş bir dizi kutupsallık içinde, o güne kadar horlanagelmiş olan kutbu, eril olana karşı dişil, kadınsı olanı, aklın, ruhun soyutlayıcı gücüne, ileri doğru atılımına karşı, maddenin insanı doğal işlevlerine, demek ki kirliliğe ve son kertede ölümlülüğe doğru geri çeken muhafazkârlığını, ataletini bilinçli olarak ön plana çıkarmayı tercih ettiği, bu yüzden de, kendisi yurdunda modernista akımın sözcülerinden biri olarak görülüyor olsa da, akılcılığın donmuş kalıplarını ileriye doğru aşmayı hedefleyen esas modernist atılımın değil, modernlik bir karşısındaki gericiliğin bir ifadesi olarak görülmesi gerektiği söylenebilir.
Ama şu nokta önemli: Gaudi’yi sevmezliğim onu böyle okumuş olmamdan kaynaklanmıyordu– bu okuma (ya da kavramsal öykü) düşünülmemiş/düşünce-öncesi tepkilerimi meşrulaştırmak için başvurulabilecek bir sürü kavramsal öykülerden yalnızca biri... Bu tepkileri açıklayacak, daha psikoloji tınılı ve kendisini modernist projeyle özdeşleştirmeye çalışan bir sürü genç erkek tarafından paylaşılabilecek ve belki onları da açıklamaya katkıda bulunabilecek başka, daha psikanalitik öyküler de bulmak/kurmak mümkün.
Ama Gaudi’nin Barcelona’daki izlerini görmek, La Pedrera’yı gezmek bende yeni hikâyeler arama ihtiyacı kışkırtmadı. Sagrada Familia’yı daha görmemiştim.[1]
[1] Gaudi’nin çeşitli işlerinin suretlerinden yapılma kolajı http://akikouyou.free.fr/gaudi/gaudi.jpg adresinden aldım. Gaudi’nin kertenkelesine Barcelona’nın her yerinde, kahve fincalarında, altlıklarında, tablalarda rastlamak mümkün; ancak Net’te daha güzel bir resmini bulamadım. Gaudi hakkında şu adreste son derece kapsamlı bir site var- bunları yazarken henüz daha gözden geçirmemiştim. http://www.gaudiallgaudi.com/index.htm La Pedrera için bkz. http://www.gaudiallgaudi.com/AA009.htm
1 yorum:
Gaudi'ye dair:
Sagrada Familia'nın dinamitle imhasını tekli etmiş Orwell, iç savaş sırasında. Neyse ki anarşistler ona pek kulak asmamışlar...
Aslında Sagrada Familia'yı Gaudi'nin bütün öteki eserlerinden farklı görürüm ben. Korkunç olan, bir girişindeki açılmış ağzıyla, acı çeken bir mağara gibi tasarlanmış olan bu binadır, diğer yaptıkları değil -ha bir de bütün evlerin, kilisenin, okulun, hepsinin Gaudi elinden çıkmış olduğu Güell Koloni... Birörneklik söz konusu olunca, Gaudi de korkunç olabilir -herkes gibi, herkes kadar...
Gaudi'nin bütün öteki yaptıklarına bayılırım ve hiç de korkunç bulmam onları. Hep biraz garip, canlı gibi duran, eğlenceyi ve korkuyu bir arada sindirmiş (Güell Park'ta, sırtını uçuruma vermiş Gaudi işi banklara oturmanın, bir akrofobik için ne demek olduğunu tahmin edersiniz), süslü ama klişesiz şeylerdir bunlar...
Gaudi'nin Barcelona'yla bütünleşmiş olduğu doğru. (Birkaç Gaudi taklidini görmezden gelirseniz daha da iyi.) Gaudi'nin taklitlerinin yapılamayışı, bir geleneğin başlatıcısı olamayışı da zaten, pratiğinin benzersizliğini gösterir gibidir. Klişesizlik, zanaata yakınlık, kuramdan uzaklık... Bunların her biri Gaudi'yi bir parça tanımlayabilir. İnşaat sırasında planları değiştirip durmasından tutun mimari bir eğitimi olmamasına kadar, Gaudi'nin bütün pratiği aslında modern olana, modern mimariye karşıttır. Önemli ve ilginç yanı da buradadır Gaudi'nin bence: Bir zanaattan evrilmiş bir sanat olarak kalsaydı, mimarlık nasıl bir şey olurdu, onun canlı kanıtıdır. Bir imkânsızlığın tek örneği.
Gaudi'nin de patronunun da gericiliği konusunda söylenecek bir şey yok. Bir tek şey dışında; böyle gericiliğe can kurban. Hele Orwell'in ilericiliğiyle kıyaslayınca. İlericilik gericilik konusunda ileri geri laflar söylerken, Gaudi'nin fütüristik eğlencelikleri (Casa Milla) konusunda ne demeli?
Mustafa Arslantunali
Yorum Gönder