8 Mayıs 2007 Salı

6 Mayıs Helsinki'de İlk Gün

Bir gün maiyeti de de çevresinde olduğu halde Yahya bir Yuğan (…) bu zata rastladı. “Ona işte çağımızın abidi Ebu Abdullah el-Tunsi,” denilince, Melik durup yaşlı adamı selamlamak üzere atının dizginlerini çekti. Gösterişli kıyafetler içindeki Melik, selamını iade eden yaşlı adama “Ey Şeyh, bu kıyafetle namaz kılmam caiz midir?” diye sordu. Ebu Abdullah güldü. Melik “Niye gülüyorsun?” diye sordu. “Anlayışının kıtlığına, nefsinden ve halinden tamamen cahil olmana! Hiçbir şey sana bir leşin kanları içinde yuvarlanarak onu iğrenmeksizin yiyen, ama kirlenmesin diye işerken bacağını havaya kaldıran bir köpekten daha çok benzeyemez. Reayanın gördüğü bütün adaletsizliklerden mesul tutulacağın halde, sen kalkıp giysilerini soruyorsun!” Melik gözyaşlarına boğuldu, atından indi ve hemen o anda tahtını terk ederek Şeyh’in hizmetine girdi. Şeyh onu üç gün misafir etti. Dördüncü gün geldiğinde “Ey melik! Emredilen üç misafir etme günü doldu. Kalk ve odun toplamaya git,” dedi.

Melik odun topluyor, topladıklarını başının üstünde taşıyarak Tilimsan pazarına getiriyor ve orada onu gören insanlar ağlıyordu. Odunlarını satıp yiyecek ihtiyaçlarını alan Melik, artanı sadaka veriyordu. Ölünceye kadar bu şehirde kaldı ve şeyhinin yanına gömüldü. Şeyh ondan dua istemeye gelenlere “Yahya bin Yuğan’a gidin, o tahtını bırakmış bir meliktir. Eğer Allah beni böyle imtihan etseydi, belki tahtımı terk edemezdim” derdi. (s. 40)

0 yorum: