16 Mayıs 2007 Çarşamba

16 Mayıs İbn Arabi: İlk İzlenimler

Kısmen Helsinki hakkında daha önce yazdıklarımdan ötürü, burada bulunduğum süre içinde şehirdense İbn Arabî’nin biyografisini okumakla vakit geçirdim; onun hakkında not tutmak daha çok ilgimi çekti.

İbn Arabî’yle tanışmaya başlamanın üzerinden daha bir ay geçmedi. Bu yüzden, eminim burada yazacaklarım bir sürü eksikle, hatayla dolu olacaktır. Bunu, bir ihtiyat kaydı olarak düşmekle başlayalım ama madem ki, birlikte düşünmeye –ve öğrenmeye de– cüret edeceğiz, bu ihtiyat payına rağmen yazmaya devam edelim.

Füsus’ül Hikem’in girişinde, çok sağlam ve bazı unsurlarını başka yerlerden de –Sokrates’ten, Pico della Mirandola’dan, Heidegger’den– tanıdığımız bir akılyürütme ile karşılaşıyoruz. (Kitap yanımda olmadığı için akılyürütmeyi tam olarak onun kendi terimleri ile yeniden kuramıyorum.) Buna göre varolan her yaratık, Allah’ın doğasını kendi doğasına göre bilir (burada doğru terimin “doğa” olduğundan emin değilim). Oysa insan, Allah’ın şu ya da bu ismini değil, O’nun bütün isimlerden “münezzeh” olduğunu bilir. Bu bakımdan, insanı diğer yaratıklardan ayıran “pozitif” bilgilerinde, yetenek, becerilerindeki bir farklılık, fazlalık değil, bir tür “negatif” bilgidir (via negativa).

Ancak bu negatif bilgiyi birkaç ayrı doğrultuda açımlamak mümkün– insanın kendisinin, aslen bir doğası olmadığı için mi, Allah’ı da bir “yokluk” olarak kavrar? “Nefsini bilen Rabbi’ni de bilir” hadisi doğrultusunda… Bu yorumlama doğrultusu Arabî’yi sözgelimi Pico’ya yaklaştıracaktır. (Bu durumda “negativite” –olumsuzluk– bilgimizin değil, nesnenin bir vasfı oluyor.)

Diğer yandan, bu “negatif bilgi”yi Heidegger’in sözünü ettiği, varlık’la varolanlar arasındaki farkın bilgisini çağrıştıracak şekilde yorumlayabiliriz. Yani, bu durumda insanın “negatif bilgisi” yaratıklar hakkındaki bilginin Yaradan hakkında bilgilenme konusunda yol gösterici olmayacağıdır.

Şimdi yazacaklarımdan emin değilim ama galiba tasavvuf’ta ve genel olarak İslam geleneğinde “teşbih” kavramı ile kasdedilen yol bu galiba– yani eğer benim buraya kadar anladıklarım doğruysa, İbn Arabî teşbih yolunu kapatıyormuş gibi görünüyor. Ama ilginç olanı, insanı ayırt eden bu bilgi türünün, olumsuzluk kipinde söylenmiş bir cümleyle ifade ediliyor olsa da, pozitif bir içeriği olması… (Hiçbir şey bilmediğini bilen Sokrates, bunu bilmekle yine de bir şeyi biliyor olur. Bu yorumda Tanrı’nın “münezzeh” olduğu bilgisi, yaratıkları bakımından aşkın olduğu bilgisi ile eşanlamı olarak okunabilir.)

Bu iki yorum arasındaki fark, pratikte (fiilen, varoluşsal olarak) ne anlama geliyor, tam olarak kestiremiyorum, ama “for the record” böyle farklı iki yorum mümkünmüş gibi görünüyor.

0 yorum: